O zaman da, hikâye anlatıcılığı geleneğimizden yola çıkarak güncel bir gösteri sahnelemenin imkânları üzerine düşünüyordum fakat daha biçimsel bir yerden bakıyordum konuya. Ben, bu görselliğin yerine çizgi animasyon kullanabilirim diye düşünerek, hikâyenin mekânlarını animasyon olarak sahneye yansıtmıştım, mesela… Animasyonlar güzeldi ama teknik alt yapı yeterli olmadığı için tam olarak hayal ettiğimi yapamadık. Oyuncunun hikâyeyi taşıyabilmesi için, hikâye ile organik bir bütünlük içinde olması gerektiğini fark ettim. Tek kişilik oyunlarda her zaman zor olan, beni de izlerken zorlayan bir şey var. Bir mesafe ya da yapaylık hissedersiniz. Tam olmayan bir şey vardır hep. Onu aşmanın yolu ne olabilir diye düşündüm ve bir laboratuvar çalışması yapmaya karar verdim. Öyle başladı. Oyunculardan kendi hikâye önerileriyle gelmelerini istedim. Bir roman, bir öykü olabilir ya da tamamen kendilerine ait bir hikâye olabilir… Önemli olan, bağ kurdukları, anlatma isteği duydukları bir hikâye olması. M: Oyuncunun yaratıcılığına alan açmak oldukça önemli bir konu ve seçim aslında. Sizi hikâye anlatıcılığıyla birlikte bu yönde düşünmeye iten neydi? Bu laboratuvardaki araştırmanın da ana meselesi yaratıcı oyuncu yetiştirmek ve bu oyuncu üzerinden yerel bir tiyatro dili yaratmaktı. Yani çalışmalarımda bunu yapmaya gayret ediyorum. Atölye sürecine dönersek, Dilli Amcık Dediğin Böyle Olur araştırmada yapmaya çalıştığım şey, geleneksel hikâye anlatıcısının geçmişte seyircisiyle yakaladığı organik ve canlı ilişkiyi, günümüz oyuncusu ve seyircisi arasında şimdi yeniden tesis etmenin yöntemini, oyuncuyla birlikte araştırmak. Günümüz seyircisi için güncel bir anlatı kurgulamanın ve bu anlatıyı canlı kılmanın, canlı tutmanın yöntemi nedir? Bu soruyla ilgileniyorum. Temel noktalardan biri, gösterinin yazılı ve sabit bir metninin olmaması… Metin And, Özdemir Nutku gibi araştırmacılarımızın çalışmaları gösteriyor ki, Osmanlı Meddahları hikâyelerini asla yazmıyorlar ve sadece hikâyenin akışındaki önemli noktaları, hatırlatma cümleleri halinde not ediyorlar. Yani hikâyenin sadece ana hatlarını ezberliyor, kalanını her seferinde, sahne üzerinde yeniden yazıyorlar. Bu da metnin sabit bir form içinde donup kalmasını engelliyor. Mekâna, zamana, seyirciye ve anlatıcının içinde bulunduğu duruma göre, sürekli şekil değiştiriyor Dilli Amcık Dediğin Böyle Olur. Oyuncular seçtikleri hikâyeleri on, on beş dakikada özetleyerek anlatıyorlar ve bu hikâyecikler üzerinden çalışmaya başlıyoruz. Hikâyenin omurgasını oluşturuyoruz önce. Bu iskeleti oluşturduktan sonra da sahne üzerinde sürekli doğaçlayarak geliştiriyoruz. Hikâyedeki mekânlar, karakterler ve bunların imgeleri üzerine sahne üzerinde çalışarak, adım adım anlatıyı kurguluyoruz. Bu laboratuvarda, devam edilebilecek gibi görünen iki hikâye çıktı ortaya. Ben her ikisiyle de çalışmaya devam ettim ama bir süre sonra Tuğba ile yaptığımız çalışma durdu. Provalarda da tamamen sahne üstündeydik. Çünkü dediğim gibi, geleneksel anlatılarda bir metin yok, sahne üstünde kuruyorlar her şeyi ya da zaten anonim hikâyeler anlatıyorlar. Anlatıcılar onları kendi üsluplarına göre süslüyor, yorumluyor, kendi ustalıklarına göre şekillendiriyorlar. Yazılı bir metin yok. Onlar hikâyelerini ya söylüyor ya da anlatıyorlardı. Bu tür bir çalışma için, bu ayrımı kavramak çok önemli. Tabii o günle bugün arasında ciddi bir fark var. Şimdi bugün bu kadar kalabalık ve karmaşık bir toplumda yaşarken, bu ortak zemini bulmak ve bu aşinalığı yakalamak daha zor oluyor. M: Ben de aslında bunu sormak istiyordum. Tarkan şarkılarının kullanımı ile ilgili olarak… Bu şarkıların çoğu toplumsal belleğimizde, yani herkeste benzer duygular uyandırabilecek araçlar olarak kullanılmış. Şarkılar bir takım politik söylemleri de içine alarak oyunu episodlara bölerken, seyircideki ortaklık duygusunu yaratmaya hizmet eden kolaylaştırıcı bir işlevi de üstlenmiş. Tarkan şarkılarını bu amaçla mı oyuna dahil ettiniz?
Türkçe Moodle: Sanal Sınıflar | escortbayanolgun.online Fotoğraf:Vahit Rezan Cebe YAĞMUR YAĞAR TAŞ ÜSTÜNE Ukulele Akor Am Am Yağmur yağar taş üstüne İnce kalem kaş üstüne Selam gelir baş üstüne. Şehrinizi seçip eğlenceye devam edin. B Berlin Bielefeld Bochum Bremen Düsseldorf Esslingen am Neckar Frankfurt Am Main Hamburg Hannover Hildesheim. Şule Ateş'le Söyleşi: Öyle Şeyler Yalnızca Filmlerde Olur | TEB OyunNe demek bu? Sonuç olarak bu çalışma, hikâye anlatıcılığı geleneğimizden yola çıkan, performatif bir araştıma… Bugün anlıyorum ki ilk bulduğum tanım en doğrusuymuş. Doğrudan ismin zikrediliği ve bir şeylerle itham edildiğim için naçizane fikirlerimi ve tecrübelerimi yazdım Yani hikâyenin sadece ana hatlarını ezberliyor, kalanını her seferinde, sahne üzerinde yeniden yazıyorlar. Arkadaşlar sanal sınıflar hakkında rapor yazmam gerekiyor bu konuda elinde TR döküman olanlar varsa paylaşırlarsa çok sevinecegim. Oyunun ne kadar değiştiğini, sahneden sahneye, mekândan mekâna nasıl biçimlendiğini görmek için tekrar izlemek istiyorum ilerleyen zamanlarda.
TEB Oyun sitesinden daha fazla şey keşfedin
B Berlin Bielefeld Bochum Bremen Düsseldorf Esslingen am Neckar Frankfurt Am Main Hamburg Hannover Hildesheim. Habe es am Veranstaltungsort Akatlar Kültür Merkezi am 28 November Hissettiğin duyguyu hep hatırlamak I find it hard to swim, I am scared, yes I am, and yet I told my self this. Şehrinizi seçip eğlenceye devam edin. dediğin şeyi unutmak istemiyorsun. Fotoğraf:Vahit Rezan Cebe YAĞMUR YAĞAR TAŞ ÜSTÜNE Ukulele Akor Am Am Yağmur yağar taş üstüne İnce kalem kaş üstüne Selam gelir baş üstüne. Oyunda da söylendiği gibi “Erkek dediğin katil olur Habe dieses Theaterstück gesehen.Ocak Bu şablonun nasıl ve ne zaman kaldırılması gerektiğini öğrenin. Sonuç olarak bu çalışma, hikâye anlatıcılığı geleneğimizden yola çıkan, performatif bir araştıma… Bugün anlıyorum ki ilk bulduğum tanım en doğrusuymuş. Performans, oyun, tiyatro, gösteri gibi belli tanımlamaların içine sıkışmış hissetmemek için ya da belli tanımların içine sığabilmek için koyulan sınırlar ya da hedefler var mıydı süreçte? Ayrıca bakınız [ değiştir kaynağı değiştir ]. Hakkımda yok. Şu sıralar, daha çok, Dijitallab Performans projesi sonrasında geliştirdiğim, Dijital Hafıza Müzesi konseptine yoğunlaşmış durumdayım. Bunun cevabını aramaktı bu başlıktaki amaç. Her oyuncunun yapabileceği bir şey değil… Sahnede her seferinde oyunu yeniden kurmaya çalışmak, ciddi bir enerji ve konsantrasyon gerektiriyor. Zaman icinde facebook sohbet sistemini degistirdi. Sacha Distel. Ozan Çolakoğlu ile Sezen Aksu. Bu tür alanları bu yüzden zorlamıyorum çünkü anlatıcının kişisel alanı bu. Istanbul Not Constantinople. Yine de oyuncunun elinde metin olsa bile bulunduğu mekâna, o an onu seyreden seyirciye göre şekillenebilecek, her seferinde değişebilecek, kendini yenileyebilecek açık biçimli bir metin var bu oyunda. Hikâye otobiyografik olmadığında süreç nasıl işleyecek merak ediyorum. Farklı oyuncularla da benzer biçimde oto-biyografik olsun olmasın, bu yöntemle bir anlatım sürecine devam etmek istiyor musunuz, aklınızda yeni projeler var mı? Diğer uyanıklar başka fırsatlar peşinde koşsunlar : Saygılarımla…. Çetin Alp ile Suna Yıldızoğlu. Bir adım attıkça yeni sorular ve yeni cevaplar çıkıyor ortaya. Bir adım attıkça yeni sorular ve yeni cevaplar çıkıyor ortaya. Sayının tamamına ulaşmak için buraya tıklayınız. Bu faydalanmanın yanı sıra kısıtlandığı bir alan da oldu mu merak ediyordum ama bir kısıtlanma değil beslenmeye dönüşmüş hepsinden diye anlıyorum. Özellikle oto- biyografik bir anlatı üzerine çalışıyorsak… Pınar yaşı nedeniyle sahiden de Tarkan şarkıları ile büyümüş… Tarkan şarkıları o kuşakla doğrudan bir bağ kuruyor. Bu da metnin sabit bir form içinde donup kalmasını engelliyor. Şimdi burada da benzeri bir durum var. Une Belle Histoire [ 1 ]. Cunku yedigim kufurler yuzunde ilgilenecek hevesim kalmadi. Bende yaklasik olarak senedir bu sektorun icersinde olup son birkac sene haric agirlikli olarak son kullaniciya hizmet etmekteydim. M: Metnin sağladığı konfor alanına ihtiyaç duyar oyuncu elbette. First post. Bakalım kaç kişi destek verecek? Hotel California. Kategori : Müzik ile ilgili listeler Müzik düzenlemeleri. Oyuncu, hücrelerine kadar sinmemiş bir bilgiyi ne kadar taşıyabilir? Yazılı bir metin yok.